Jane Eyre - Charlotte Brontë I Kitap Yorumu

JANE EYRE - CHARLOTTE BRONTË | Kitap Yorumu




Her zaman bu biçim gülümsemezdi. 
Sıradan şeyler için harcamaya kıyamazmış gibi çok seyrek kullanırdı bu gülümseyişi. Bu tam güneş gibi bir gülüştü.”


Kalbimde Jane Eyre’a karşı dolup taşan bir sevgiyle çevirdim son sayfaları ve hemen soluğu burada aldım. Kitapçıdan bu kitapla çıkarken aşırı büyük bir sevinç içindeydim fakat bu kitabın okudukça benim için bu kadar anlamlı olacağını sayfaları hevesle çevirirken her karakteri beynime, kalbime bu kadar kazınacağını kesinlikle tahmin edemedim.
Charlotte Brontë ah sana ne diyebilirim ki? Yazarın naif kalemini sonuna kadar hissettim her sayfada. Bize küçük öksüz bir kızın nasıl güçlü bağımsız bir kadına dönüştüğü ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. 
Kendimi hiç bu kadar bir kitap karakterine özdeştirdiğimi ve varlığını bu kadar tüm gerçekçiliğiyle hissettiğimi hatırlamıyorum. 

Jane Eyre’ın çocukluğundan başlayan bu öyküde ilk başlarda Jane Eyre’ın bile kendine acıyan sevilmeye karşı sonsuz açlığını ve bundan ötürü yaptığı küçük taşarılıkları gözlemliyoruz. Lowood’a gitmesiyle kendini herkese hayran bırakan yumuşak başlı, hanımefendi fakat bir o kadar da güçlü kültürlü bir kadına dönüşümünü okuyoruz. 

(Bu arada bu kitabı okumadan önce çok önceden ‘plain jane’ kavramının ne anlama geldiğini araştırmıştım. Plain Jane eski İngiliz dilinde sıradan güzel olmayan ama kültürlü güçlü kadınlar için kullanılırmış ve rivayete göre Charlotte Brontë’ta bu kitabı yazarken aklında zaten böyle bir imajla yola çıktığından karakterinin ismini Jane koymuş. Kitabı okudukça siz de bu teoriyi destekliyorsunuz çünkü kitabın her sayfasında Jane’in sıradanlığının ve kıvrak zekasının vurgusu yineleniyor.)

Evet nerede kalmıştık Jane’in Thornfielda gelişiyle Edward Rochester’ı yani gittikçe Jane Eyre’la birlikte bizim de daha çok tanımak isteyeceğimiz karakteri gözlemlemeye başlıyoruz. Benim gözlemlerime göre Edward Rochester’ın ilk andan itibaren Jane Eyre’a duyduğu güçlü bir merak, minnettarlık ve hayranlık vardı bu “sıradan” kızın zekasına hayran kalıyor fakat duygularını müthiş bir şekilde saklamayı başarıyordu (ki bu gözlemim Edward Rochester’ı bizzat kendisi tarafından itiraf ediliyor):
“Seni daha ilk gördüğümde gözlerinden anlamıştım bunu. Gözlerinde o gece gördüğüm o bakış, o gülüş...”

Jane için oynadığı küçük oyun (tüm o konuklar evlenme hazırlıkları) bana kalırsa: Edward’ın her şeyi Jane’in ağzından duyup ona göre hareket etmek istemesiydi yani Jane’in gençliğine ve hayatına duyduğu saygıdan içinde ufak şüphe kırıntıları vardı. Fakat gördük ki Jane bunları -her ne kadar ilk başlarda inkar etse de- çoktan kalbinin ta derinlerinde aşmıştı. 
Bu arada bu ilk itiraf sahnesindeki eşitlik sözleri Charlotte Brontë’un aşkın önünde o zamanlar görülen bu engele karşı attığı küçümseyici bir karşı çıkıştı, ve bunun gibi birçok isyan mesajlarını kitap boyunca yakaladım. 

“Benim ruhum sizin ruhunuza sesleniyor; ikimiz de Tanrı’nın huzuruna çıkmışız, eşitmişiz gibi - ki elbette eşitiz aslında.”

Bu kitap hakkında daha bir sürü harika şeyler yazabilirim sanırım ama içimden bir ses artık bitirmem gerektiğini söylüyor. 

İyi okumalar 💖

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sis ve Öfke Sarayı - Sarah J. Maas (Dikenler ve Güller Sarayı #2) | Kitap Yorumu

Hamlet - William Shakespeare | Kitap Yorumu

Sahte Krallık - Leigh Bardugo | Kitap Yorumu